“Ne tarihin ne de coğrafyanın ahlaki bir boyutu yoktur. Bir kişi tarafından getirilir. Bazen “zor zamanlar” deriz. Ancak tüm zamanlar kendi yollarıyla acımasızdır. Ve kendi yollarıyla ilginç.
Bir nesil diğerini takip eder ve her birinin kendi fizyonomisi vardır. Çocukluğu savaşın sonuna, savaş sonrası 1945-1953’e düşenleri hatırlamaya karar verdik. Benim için bunlar akranlar, diğerleri için — ebeveynler …
O zamandan beri uzun yıllar geçti. Yeni insanlar doğdu, banliyöler yerine eski evler yıkıldı — uyku alanları, çayırlar ve tarlalar yerine — yollar, depolar, çöplükler. Gazyağı sobası, kolonu, sobası kullanım dışı kaldı. Gittikçe daha fazla unutuluyor ve hepimiz bu unutuluştan daha fakiriz.
Ülke için önemli olan tarih ve olayları saklayan büyük bir tarihe ek olarak, her ailenin “küçük” bir tarihi de vardır. Çocuklarımıza anlatmazsak, Stalin’in ne demek olduğunu, zafer, ortak apartman, sahne, tarih, parti toplantısının ne demek olduğunu bilmeyecekler… Ekmeğin ne olduğunu anlamayacaklar. yeni ayakkabılar ya da bir babanın askeri üniforması demek… kelimelere dökemediğimiz, aile albümlerinden eski püskü ve solmuş fotoğraflar tamamlayacak.
Ve çoğu zaman bu insanların isimlerini bile hatırlayamıyoruz… Bu hatırlama çabasını göstermeliyiz, yapmalıyız.”
Ludmila Ulitskaya
